Küratör

Caroline David, çağdaş sanat alanında uzmandır ve pek çok serginin küratörlüğünü yapmıştır. 1984’te Bölgesel Çağdaş Sanat Fonu (FRAC) Nord Pas de Calais’in ve ardından 1996’da Brüksel’deki Mimarlık Vakfı’nın direktörlüğünü yürüttü. 2000’de, görsel sanatlar ve sergiler bölümü başkanlığını yaptığı lille2004 Avrupa Kültür Başkenti’nin kurucu ekibinde yer aldı. Maceraya 2006 yılında Lille şehrinin (Fransa) ve ardından lille3000’in Görsel Sanatlar Direktörü olarak devam etti. 2015 yılında Fransa Dışişleri Bakanlığı İzmir Fransız Kültür Merkezi Direktörü olarak Türkiye’ye taşındı. 2020’den beri lille3000’de sanat danışmanı ve sergi küratörüdür

“İzmir Akdeniz Bienali sadece cesur değil, aynı zamanda öngörülü”

Küratör Caroline David ile Röportaj

Hazırlayan: Nazlan Ertan

 

Öncelikle, İzmir Akdeniz Bienali’nin teması ile başlayalım. Aynı Suya Bakmak” temasını neden ve nasıl seçtiniz?

 

Akdenizliler tarihsel olarak hep aynı denize bakmıştır. Farklı kıyılar arasında uzanan bu deniz, yüzyıllar boyunca bir kaynaşma alanı olduğu kadar, üç farklı kıta – Avrupa, Asya ve Afrika – arasında önemli bir stratejik geçiş bölgesi oldu.

Mitolojiye de ilham veren Akdeniz, günümüzde de sürekli bir değiş-tokuş, karşılaşma, çatışma ancak elbette de bir fırsatlar denizi; farklılıkları, çelişkileri ve ikilemlerleriyle sürekli bir hareket ve değişim alanıdır.

Bu çeşitlilik, geçmişte olduğu gibi bugün de sanatçılar için bir ilham kaynağı ve aidiyettir. Sanatçıların eserleri, Akdeniz kıyılarında yaşayanlar arasındaki ilişkiyi güçlendiren, doğal ve açık bir platform oluşturur.

İzmir’in ise elbette Akdeniz’de özel bir yeri var. Bu büyüleyici körfez kenti, tarih boyunca  gözde ticaret merkezi ve farklı insanları bir araya getiren bir medeniyet merkezi olmuştur. Bu nedenle, şehrin yeni bienalinin Mare Nostrum ve çevresindeki büyük medeniyet ve hareketliliğine bir saygı duruşunda bulunarak “Aynı Suya Bakmak” temasını ele alması çok doğal.

 

Sizi İzmir Akdeniz Bienali’ne çeken ne oldu?

 

Hem köklerim hem de mizacımla bir Akdenizliyim ben. Büyükannem ve büyükbabam Korsikalı. İzmir Fransız Kültür Merkezi Direktörü olarak İzmir’de bulunduğum beş yıl, Türkiye ve İzmir’in çok kültürlü mirası hakkında ilk elden tecrübe edinmemi ve derinleşmemi sağladı.

Bu nedenle, Akdeniz ülkelerinden 35 yaş altı genç sanatçıları bir araya getirecek yepyeni bir bienalin küratörlüğünü yapmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi ve K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından davet edilmek, bana hem mutluluk hem de gurur verdi.

İlk kez yapacağımız İzmir Akdeniz Bienali’nde, neredeyse her şeyin icat edilmesi ve keşfedilmesi gerekiyordu. Keşfedilmemiş alanlara yapılan bu yepyeni açılım beni büyüledi. Sürekli bir hareket halinde olan sanatçıların öngörülemezliği de hoşuma gidiyor. Ayrıca, ağırlıklı olarak tanınmış sanatçılarla çalıştığım konfor alanımdan çıkarak genç sanatçıların dünyasına dalmak da bir zevk oldu.

Çoğu Avrupa ülkesinde, genç sanatçılar için ödüller, burslar, konuk sanatçı programları gibi fırsatlar var. Ne yazık ki, Avrupa dışına çıktığımızda, genç sanatçıların kendilerini göstermeleri daha zor, bazen neredeyse imkânsız. İzmir’deki bu etkinlikle, Akdeniz’i çevreleyen her ülkeden genç sanatçılara ışık tutma ve onlara açık bir platform, bir etkileşim alanı ve yepyeni bir bienal sunma imkanımız var.

 

Türkiye’nin üçüncü büyük şehri İzmir uzun zamandır bir bienale ev sahipliği yapmak istiyor.  Ancak dünyanın bir bienale daha ihtiyacı var mı?

 

Dünyada sanat bienallerinin sayısının arttığı bu dönemde pek çok kişi artık bir bienalin daha yapılmasını lüzumsuz buluyor. Ancak büyük bir sanat sergisinin meşru olacağı bir yer varsa, bu hem tarihte hem de günümüzde köklü medeniyetlere ev sahipliği yapan Akdeniz kıyılarıdır.

Üstelik, İzmir Akdeniz Bienali yepyeni bir açılım. Bilinen güncel sanat rotalarında yer almayan  yeni sanatçıları belirlemek için aylarca uğraştık. Sosyal ağlar; okullar, müzeler ve kurumlarla bağlantılarımızla ya da koleksiyonerler aracılığıyla ulaştığımız 40’a yakın sanatçının yaklaşık 50 eserini seçtik.

 

Ayrıca görsel ve plastik sanatların (resim, heykel, fotoğraf, enstalasyon, performans, dijital sanat) tüm sanatsal pratiklerini dengelemeye çabaladık. Bunları, Türkiye dahil pek çok Akdeniz ülkesinde ağır etkileri görülen zorlu ekonomik konjonktüre ve yüksek enflasyona rağmen gerçekleştirebildik. Ancak şunu da söylemeliyim ki, zor ekonomik koşullara rağmen, sanat dünyası yavaş yavaş pandeminin etkilerini atlatma ve büyüme yolunda. Zira, zor günlerin ardından insanlar sanat ve kültürün sağladığı güvene her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyorlar.

 

Dolayısıyla bu koşullar altında yeni bir bienal başlatmak sadece cesur değil, öngörülü de. Hedefimiz, İzmirli gençlere ve ziyaretçilere yeni ufuklar açarak nefes almalarını ve hayal kurmalarını sağlamak.

 

Çevresel kaygılardan savaşlara uzanan günümüz sorunları sanatçıların eserlerine nasıl yansıdı?

 

Açılışa dört ay kala şunu söyleyebilirim ki, seçkimiz çeşitlilik ve yeni bakış açıları içeriyor. Her şeyden önce, Akdeniz’in çevresindeki her ülkeden, bazıları ilk kez sergi açan, bazıları ise daha önce önemli platformlarda eserlerini sergilemiş olan sanatçılardan oluşan geniş bir seçkiye sahibiz.

Resmin güçlü bir şekilde geri dönüşünü ve figüratif sanatı saf soyutlamaya tercih etme eğilimini görüyoruz.

Çelişkiler, çatışmalar, pasifist güdüler, zorla yerinden edilmeler, diasporalar, biyoçeşitlilik, ekolojik felaket ve kentleşme gibi çetin konulara özgün ve incelikli bir anlatımla yaklaşılan eserler arasında bir seçim yapmanın zorlu bir iş olduğunu söyleyebilirim. Genç sanatçılar pek çok farklı konuya değindiler elbette, ancak daha çok çatışmalar, sınırlar, bölgeler ve kentsel yapılanma gibi konular öne çıktı.

 

Eserlerin seçiminde ise bu denli hassas konuların şiddetli imgeler kullanan dışavurumlarından kaçınmaya çalıştım, daha nüanslı yaklaşımlara yöneldim. Sanatçı Kader Attia’nın deyimiyle “modernitenin kör noktalarına” meydan okuyan sanatçıların her biri kendi hassasiyetlerini ortaya koydu. Bazı eserlere ilham veren ve öne çıkan antik mitolojilerden de çok etkilendim.

 

Ayrıca,  özel bir yönlendirmemiz olmamakla birlikte, ortaya çıkan seçkide sanatçıların büyük bir kısmının kadın sanatçılardan oluştuğunu gördük. Bu, Akdeniz’in özellikle kadınların var olduğu yeni sanatçılar sahnesinin gerçekliğinin yansımasıdır.

 

İzmirlilerin benimsediği bir mekan olan Atlas Pavyonu’nun bu şiirsel seçkiye ev sahipliği yaptığı, 7 Mayıs 2023’e kadar devam edecek olan birinci İzmir Akdeniz Bienali’nde sizlerle buluşmayı dört gözle bekliyoruz.