Aynı suya bakmak

Aynı Suya Bakmak

Deniz, bilincin çeşitli düzeylerine ilişkin bir simge olarak ele alınırsa, aynı suyun kıyısında yaşayan toplumlar, farklı bakış açıları ve uzamsal ilişkiler üzerinden kolektif bilincin söz konusu düzeyleri ile nasıl bağ kurabilir? Bu bakış açıları ve ilişki biçimleri ortak bir alanda önümüze serilirse Akdenizli kimliği nesnel bir gerçeklik üzerinden değerlendirilebilir mi?

Akdeniz insanı çok uzun zamandır aynı suya bakıyor. Bu kadar farklı kıyılara sahip olan Akdeniz, genellikle bir uyum alanı olarak tanımlanır; aynı zamanda Avrupa, Asya ve Afrika’nın çeşitli dünyaları arasında jeostratejik bir geçiş alanıdır. Antik ve çağdaş mitolojiler için rüya gibi bir ilham kaynağı olmuştur. Mübadeleler, buluşmalar, çatışmalar denizi… Heterojen ve hareketli bir temsildir. Yelkenliler ve yatlar orada buluşur. Kırılgan göçmen tekneleri orada gözden kaybolur. Akdeniz’in turkuaz suları, hassas bir ekolojik dengeyle karşı karşıya kalan büyük bir deniz biyoçeşitliliğine ev sahipliği yapar.

Tüm bu güçlü çelişkiler ve bu zengin çeşitlilik, sanatçılar için bir ilham ve adanmışlık kaynağı olabilir. Sanatçılar dünyanın ilham verici karakterleridir. Geleceğimizi hayal etmekte özgürler. Yarının Akdeniz dünyasını göstermek onlara kalmış. Bu olanak belki de güncel sanatın süreçle kurduğu derin ilişkide, soru sorma eğiliminde, farklı merkezlerin aynı anda bir arada olabileceğine olan güveninde, üretken tartışma yeteneğinde ve başka olasılıklara olan merakında gizlidir.

Belki şimdi sudaki yansımalarımızı görmek için uygun bir zamandır. Belki de suyun berraklığıyla birbirimizin ayrımına varmak önümüzde yeni bir uzam açacaktır. Şair Edip Cansever’in Akdeniz’e göz kırptığı “Sonrası Kalır” adlı şiirinde ustalıkla işaret ettiği bu uzam bizi “suya yeni indirilmiş bir kayık gibi” özgür kılacaktır.